Esaretname-i Ays II/

Soru ile başlama, yazıya soru ile başlama. Kimsenin cevaplamayacağı soru ile başlama. Eğer başlaman gerekiyorsa cevapsızlıktan yorulanların ya da kendini muhatabına sorulamayan sorularla boğanların tespihi ile başla. Soru ile başlama.

İletişim soruların bereketinden doğar, sorar cevap alırsın. Cevap bir başka merakı kışkırtmadığı sürece manasızdır; elbette cevap veren için. Biz cevabımızı kendimizden çok severken muhatabın bunu sevmemesi hatta yeni soru sormanın hevesini dahi süpüren bir kimyasal madde muamelesi yapması mümkündür çünkü herkes ihtiyacı olanı bekler, saatin 3 olmasını istiyorsak saat kaç diye sorarken 3’ten başka bir cevabın değeri yoktur. Ne okuyorsun, branşın nedir, tevellüt kaç üstad ya da görgüsüzler filmindeki o soru “rahmetli hayatta mı”… Soranın gönlü neyle olur bilemediğinde iletişimin lokomotifi sorularla cevap vagonları arasında temassızlık olur. Hangi cevabı istiyorsun sultanım, ben ömrümü sana hitap edebilmek için yaşadım, her ihtiyacın burada, kimlik kartlarına pvc, halı kenarlarına overlok.

Cevap cephesi sorulmayan soruyu nasıl sorduracağını bilemediğinde soru cephesinde alacağı cevabın ille de kafasındakiyle uyumlu olmasını istediğinde elveda çanları çalar göklerde.

Göklerin çan sarkıtması sinemanın işi, bize genelde cevapsızlığın tokmağı düşüyor.

Kestane kebap acele cevap…

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir