babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
biz hasretlik çekerdik, babam türkü dinlerdi
geceden uykusuz kamyon şoförü
yetiştirmek için yükü yerine
uyumasın diye tokat atardı kendine
gripin kutuları torpidosunda

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
benim bir de annem var
hasretlik uzvu gibi omzunda
yahut bir doğum lekesi gibi, bütün
bir ömür taşınan iz olmuş zaman

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
annem altmış dört yaşındaydı
babam annemin yaşıtı
annem babamın hasretiydi
uzun aylar, uzun yollar bekledi
kınalı gelin, anne ve nine…

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
ben otuz dört yaşındaydım, babam altmış dört
aramızda otuz yaş var, Gülce ile aramda
sanki babam kadar dağlar var
geldiğinde köy yerine kamyonuyla
kasasında üzüm, armut, vuslat var

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
benim bir de abim var
baba mesleği uzun yol uzun gece
belki denk gelir de babasıyla yolları
bir kahve, bir çay, yahut bir kamyoncu yemeği
bu kısa vakitte hasret bölüşürler
ama öyle konuşmadan hem susarak

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
benim bir de ablam var
duyunca babasının sesini uzaktan
atlayacak gibi olur o yüksek katlardan
kızlar ve babaları, babalar ve kızları
zaman ha zaman…

babam kamyonuyla Giresun’a gittiğinde
arabanın vergisi, kurbanın parası, evin kirası
yüküne de yükler ekler durmadan
sonra işte Neşet Ertaş radyodan
“sallan boyuna bakayım
elmas küpeler takayım”